Yargıtay'dan "Ek Savunma" Uyarısı: TCK 257/1'den Açılan Davada TCK 257/2'den Ceza Verilmesi CMK 226 İhlalidir!

Ceza yargılamasında "savunma hakkı" kutsaldır. Sanığın, ne ile suçlandığını tam olarak bilmesi ve buna göre bir savunma stratejisi geliştirmesi gerekir (CMK 226). Özellikle "görevi kötüye kullanma" (TCK 257) gibi suçlarda, fiilin "icrai" (kasten yaparak) mi yoksa "ihmali" (bilerek yapmayarak) mi işlendiği, suçun niteliğini tamamen değiştirir. Bu tür karmaşık hukuki süreçlerde, hakkınızdaki suçlamanın tam olarak ne olduğunun tespiti hayati önem taşır. Sürecin doğru yönetilmesi ve hak kayıplarının önlenmesi için Yaka Danışmanlık uzmanlığından destek almak, savunma hakkınızın kısıtlanmasını engeller ve usul hukuku ihlallerine karşı etkili bir denetim sağlar.

Bu analizde, Yargıtay 5. Ceza Dairesi'nin 29.04.2025 tarihli kararı incelenmektedir. Karar, TCK 257'nin iki fıkrası arasındaki geçişin "ek savunma" gerektirdiğini netleştirmektedir.

Kararın İlgili Kısmı

"İddianamede... 5237 sayılı Kanun'un 257/1 ve 53/1 maddelerinin uygulanması talep edildiği halde, sanığa ek savunma hakkı tanınmadan anılan Kanun'un 257/2 ve 53/5. maddelerinin uygulanması suretiyle 5271 sayılı Kanun'un 226. maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması..."

Olayın Arka Planı: İhaleyi Kaçıran Avukat

Suç tarihinde avukat olan sanık, müvekkilinin (katılan) hissedarı olduğu bir taşınmazın ortaklığının satış suretiyle giderilmesi (izale-i şuyu) ihalesine katılması için vekilliğini üstlenmiştir.

İddianame (TCK 257/1 - İcra) ve Mahkeme Kararı (TCK 257/2 - İhmal)

İddianamede, sanık avukatın, müvekkiline "ihaleye katılmak için teminat yatırması gerekmediğini söylediği" ve ihale günü onu kasten "ofisinde bekleterek" ihaleyi kaçırmasına neden olduğu iddia edilmiştir. Bu iddia, sanığın aktif ve kasti bir eylemle (icrai davranışla) görevini kötüye kullandığı (TCK 257/1) yönündedir.

Ancak Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi, yaptığı yargılama sonucunda sanığın eylemini ihmali davranışla görevi kötüye kullanma (TCK 257/2) olarak nitelendirmiş ve 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.

Yargıtay'ın Bozma Gerekçeleri: CMK 226 İhlali

Yargıtay 5. Ceza Dairesi, kararı iki temel nedenle bozmuştur:

  1. Delil Yetersizliği (Esas): Yargıtay öncelikle, sanığın "adliyede olduğuna, katılanın oğlunu arayıp teminat yatırmaları için bilgilendirdiğine" yönelik savunmasının, tanık beyanları ve HTS (telefon) kayıtları ile doğrulandığını belirtmiştir. Bu deliller karşısında, "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi gereği beraat verilmesi gerekirken mahkûmiyet verilmesini hukuka aykırı bulmuştur.
  2. Ek Savunma Hakkı (Usul): Yargıtay, "Kabule göre de" (yani deliller yeterli olsa bile) kararın usulden de bozulması gerektiğini belirtmiştir. Çünkü:
    • TCK 257/1 (icrai davranış), sanığın aktif bir eylemle görevini kötüye kullanmasını tanımlar.
    • TCK 257/2 (ihmali davranış), sanığın yapması gereken bir işi "geciktirmesi, yapmaması" gibi pasif bir eylemini tanımlar.
    • Bu iki fıkra, birbirinden farklı maddi ve manevi unsurlar içerir. Sanık, savunmasını iddianamedeki "icra" (aktif aldatma) iddiasına göre yapmıştır.
    • Mahkeme, fiili "ihmal" (pasif kalma) olarak nitelendiriyorsa, CMK 226 uyarınca sanığa dönüp, "Ben eylemi ihmal olarak değerlendiriyorum, buna karşı da savunmanı yap" şeklinde ek savunma hakkı tanımak zorundaydı.
    • Bu hak tanınmadan TCK 257/2'den ceza verilmesi, savunma hakkının kısıtlanmasıdır ve mutlak bozma nedenidir.

Analizin Sonucu

Bu karar, görevi kötüye kullanma suçlamalarında usul hukukunun önemini vurgulamaktadır:

  • TCK 257/1 ve 257/2 Farklı Suçlardır: Her ne kadar aynı maddenin iki fıkrası olsalar da, ceza hukuku tekniği bakımından (fiilin işleniş şekli itibarıyla) farklı suç tipleridir.
  • Ek Savunma Zorunluluğu: Mahkeme, TCK 257/1'den açılan bir davada "sanık aslında ihmal göstermiş" diyerek TCK 257/2'den; veya TCK 257/2'den açılan davada "sanık kasten yapmış" diyerek TCK 257/1'den ceza verecekse, mutlaka CMK 226 uyarınca ek savunma hakkı vermelidir.
  • Usul Esastan Önce Gelir: Bu örnekte, Yargıtay esas yönünden (delil yetersizliği) beraat istemesine rağmen, usul yönünden (savunma hakkı) de kararı bozmuştur. Bu durum, usul kurallarının yargılamadaki kritik yerini göstermektedir.