Giriş: Üst Düzey Yöneticinin "Uygun Görüş" İmzası ve Cezai Sorumluluk

Kamu yönetiminin zirvesinde yer alan müsteşar, genel müdür ve daire başkanı gibi üst düzey yöneticiler, her gün yüzlerce işleme "uygun görüş" veya "olur" imzası atarlar. Bu imzalar, devlet çarkının dönmesini sağlarken, aynı zamanda devasa bir hukuki sorumluluğu da beraberinde getirir. Peki, bir projenin teknik veya hukuki denetiminde sonradan tespit edilen bir usulsüzlük, bu projeye en başta "olur" veren yöneticinin TCK 257 (Görevi Kötüye Kullanma) kapsamında ceza alması için yeterli midir?

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun E. 2008/4.MD-177, K. 2009/187 sayılı kararı, tam da bu hassas dengeyi irdeleyen, üst düzey yönetici sorumluluğunun sınırlarını çizen emsal bir nitelik taşımaktadır. Olayda, Turizm Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapan bir sanık, üç ana proje (Tarihi Kırkpınar Güreşleri, Üç Osmanlı Başkenti Projesi ve Fuar Standları) kapsamında sekiz ayrı yazıya "uygun görüş" vererek Bakan onayına sunmakla suçlanmıştır. İddialar arasında 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu'nu dolanmak, kamu zararına yol açmak ve belirli firmalara haksız avantaj sağlamak gibi ağır ithamlar bulunmaktadır.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi'nin sanık hakkında verdiği beraat kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın itirazı üzerine dosya Ceza Genel Kurulu'nun önüne gelmiştir. CGK'nın bu itirazı reddederek beraat hükmünü onaması, TCK 257'nin nasıl yorumlanması gerektiğine dair kritik dersler içermektedir.

 

TCK 257'nin Miladı: "Norma Aykırı Davranış" Tek Başına Neden Yeterli Değil?

Bu kararı anlayabilmek için öncelikle 765 sayılı eski TCK ile 5237 sayılı yeni TCK arasındaki devrimsel farkı kavramak gerekmektedir.

Eski TCK (m. 240): Eski kanun döneminde, bir kamu görevlisinin kanun veya nizamlara aykırı bir fiil işlemesi (norma aykırı davranış) suçun oluşumu için tek başına yeterli görülebiliyordu.

Yeni TCK (m. 257): 2005 yılında yürürlüğe giren yeni TCK, bu suçu "iki aşamalı" bir yapıya kavuşturmuştur. Suçun oluşması için artık iki unsurun bir arada bulunması şarttır:

  • Norma Aykırı Davranış: Görevin gereklerine aykırı hareket etmek.
  • Somut Sonuç: Bu davranış nedeniyle "kişilerin mağduriyetine", "kamunun zararına" veya "kişilere haksız bir kazanç sağlanmasına" neden olmak.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bu kararıyla TCK 257 yorumuna kesin bir mühür vurmuştur. Kurul, "norma aykırı her davranışın kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla kamu zararına yol açtığı" şeklindeki genişletici ve varsayımsal bir yorumla hareket edilemeyeceğini net bir dille ifade etmiştir. Kamu zararı, bir varsayım değil, somut, ekonomik ve kanıtlanabilir bir olgu olmalıdır.

 

"Şekli İhlal", "Kamu Yararı" Güdüsünün Gerisinde Kalabilir

Karardaki en çarpıcı analizlerden biri, Kırkpınar Güreşleri ve Üç Osmanlı Başkenti Projesi'nde 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu'nun dolanıldığı iddiasına ilişkindir. İddiaya göre, bu işler yurt içinde yapılmasına rağmen, "Dış Ülkelerdeki Kuruluşların Yerel İhtiyaçlarının Sağlanmasına Ait Yönetmelik" hükümleri kullanılarak ihalesiz yaptırılmıştır.

CGK, bu iddiayı "suçun manevi unsuru" (kast) ve "kamu yararı" süzgecinden geçirmiştir:

  • Bağlam Analizi: Kurul, bu projelerin neden o yönetmelikle yapıldığına bakmıştır. Kırkpınar işi, Eurosport kanalında 85 milyon kişiye ulaşması beklenen bir yurt dışı tanıtım yayınıyla; Üç Başkent Projesi ise Rusya ve Türki Cumhuriyetlerdeki tanıtımla irtibatlandırılmıştır.
  • Kast ve Tali İhlal: CGK, projelerin yurt dışı tanıtımıyla ilgili bu teknik bağlantıları dikkate almıştır. Sanık Müsteşar'ın, alt birimlerin (Müşavirlikler, Genel Müdürlük) teknik çalışmasıyla önüne gelen bu projeleri onaylamasını, sırf "uygun yönetmelik bu değildi" şeklindeki bir değerlendirmeyle "görevin gereklerine aykırı" olarak nitelemenin mümkün olmadığını belirtmiştir.
  • Kamu Yararı Vurgusu: Karardaki kilit cümle şudur: Devletin "turizm politikası" ve "toplumsal yarar" gözetilerek yapılan ve Bakanlıkça her an değiştirilebilecek bir Yönetmelikteki sınırları aşmaktan ibaret "tali ve şekli ihlallerin", temel unsuru kasta dayanan görevi kötüye kullanma suçu kapsamında değerlendirilmesi, suç ve ceza siyasetiyle bağdaşmayacaktır.

Bu yorum, kamu yöneticisinin "kamu yararı" güdüsüyle hareket ettiği, ancak bu sırada bir usul veya yönetmelik ihlali yaptığı durumlarda, bu "şekli ihlalin" tek başına cezai sorumluluk doğurmayacağını ortaya koymaktadır.

 

Kamu Zararı İddialarında "Somutluk" ve "İlliyet Bağı" Şartı

Kararın en teknik ve öğretici bölümü, iddia edilen üç ayrı "kamu zararı"nın CGK tarafından nasıl çürütüldüğüdür:

  1. Londra Fuarı KDV Zararı (116.025 USD): Fatura Değil, Dekont Esastır

İddia: Londra Fuarı için anlaşılan 663.000 USD bedelin, onaya "KDV'siz" ibaresi eklenerek yazıldığı ve bu yüzden firmaya fazladan 116.025 USD KDV ödemesi yapılarak kamu zararına yol açıldığı (bilirkişi raporuyla desteklenmiştir).

CGK'nın Tespiti: CGK, bilirkişi raporuyla yetinmemiş, Bakanlıktan gerçek ödeme kayıtlarını istemiştir. Gelen cevabi yazı ve banka dekontları incelendiğinde, firmaya sadece 663.000 USD ödendiği, KDV adı altında herhangi bir ek ödeme yapılmadığı anlaşılmıştır.

Sonuç: Bilirkişi raporu hatalıdır; iddia edilen zarar fiilen hiç oluşmamıştır.

  1. Üç Başkent Projesi Gezi Zararı (39.516 USD): Yöneticinin İmzası vs. Yüklenici Kusuru

İddia: Projenin "Uygulamalı Model Gezi" ayağında, yüklenici firmanın yapılmayan harcamaları belgelendirerek fazladan 39.516 USD ödeme aldığı ve kamu zararı oluştuğu.

CGK'nın Tespiti: CGK, "illiyet bağı" (nedensellik) incelemesi yapmıştır. Sanık Müsteşar'ın eylemi, projenin onay aşamasında ve tahmini fiyat üzerinden "olur" vermekten ibarettir. Zarar ise, proje onaylandıktan sonra, uygulama aşamasında, yüklenici firmanın usulsüzlük yapmasından kaynaklanmıştır.

Sonuç: Daha sonraki olumsuzluklardan ve yüklenici firmanın kusurundan kaynaklanan zararlardan dolayı, projenin en baştaki onay aşamasında imzası bulunan yöneticiye kusur yüklenemez.

  1. CD ve Kaset Projesi Zararı (1.533 USD): Rayiç Bedel Tespiti Neden Hatalıydı?

İddia: Proje kapsamında alınan 6500 CD ve 50 master kaset için Ankara Ticaret Odası'ndan (ATO) alınan rayiç bedele göre 1.533 USD fazla ödeme yapılmıştır.

CGK'nın Tespiti: CGK, bu bilirkişi tespitini yetersiz bulmuştur. ATO'nun verdiği birim fiyat listesi, standart bir CD çoğaltma bedelidir. Oysa yapılan iş, "fikir ve sanat eseri" niteliğindedir ve "risk unsurları" barındırmaktadır. Basit bir çoğaltma bedelinin, özel bir tanıtım filmi projesi için emsal alınması hatalıdır.

Sonuç: Kamu zararı tespiti, elma ile armudun karşılaştırılmasına dayandığından, somut ve kanıtlanabilir bir zarar saptanmamıştır.

 

Rekabet İhlali İddiası ve Yönetmelik Hükümleri

Fuar standları ile ilgili bir diğer temel iddia, yerel müşavirliklerin komisyon yetkilerinin merkezde kurulan bir komisyonla bypass edilmesi ve işin rekabetsiz olarak tek firmaya (Expo-B) yönlendirilmesiydi.

CGK, bu iddiayı çürütmek için yine suçlamaya konu olan yönetmeliğin kendi maddelerine bakmıştır:

Yönetmeliğin 3. Maddesi, Bakanlığa "merkezde bir makam tayin etme" yetkisi vermektedir. Dolayısıyla merkezde bir komisyon kurulması yasaldır.

Yönetmeliğin 5. Maddesi, "pazarlık usulünü" tanımakta ve "teklif alınmasının belli bir şekle bağlı olmadığını" belirtmektedir.

CGK, fuar gibi prestijli işlerde Bakanlığın "fiyattan çok kaliteye" önem vermesinin "Bakan takdiri" dahilinde olduğunu ve ucuz tekliflerin (eğer kalitesizse) elenmesinin bir suç olmadığını vurgulamıştır.

Sonuç olarak CGK, ortada bir rekabet ihlali veya "norma aykırı davranış" dahi bulunmadığını, yapılan işlemlerin yönetmeliğin izin verdiği sınırlar içinde kaldığını tespit etmiştir.

 

Sonuç ve Alınacak Dersler

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Turizm Bakanlığı Müsteşarı'nın "devletin turizm politikası gereğince Türkiye turizmini geliştirme kaygısıyla" hareket ettiğine kanaat getirmiştir.

Bu emsal beraat kararı, iki temel direk üzerine inşa edilmiştir:

Sanığın eylemlerinin "görevin gereklerine aykırı" olarak değerlendirilememesi (zira ya "tali ve şekli ihlal" ya da "yönetmeliğe uygun" bulunmuştur).

İddia edilen "kamu zararı", "kişilerin mağduriyeti" veya "haksız çıkar" unsurlarının hiçbirinin somut, ekonomik ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlanamamış olması.

Bu karar, TCK 257 (Görevi Kötüye Kullanma) suçlamalarında, özellikle üst düzey yöneticiler için çıtayı yükseltmektedir. Bir yöneticiyi cezalandırmak için, onun "kamu yararı" güdüsünün aksine, "kast" ile hareket ettiğini ve bu eyleminin doğrudan bir sonucu olarak, varsayımsal değil, gerçek ve ekonomik bir zarara yol açtığını kanıtlamak gerekmektedir. Bu karar, idari ve disiplin sorumluluğu ile cezai sorumluluk arasına kalın bir çizgi çekmektedir.